Keyif Yuvarlaktır

Görsel

Sahalar kurak,yeşil,yabani otlarla kaplı,kumlu. Önemli değil sadece düzgünce bir alan yeterli. Kaleler maun ağacı parçalarından veya suyla taşınmış ağaç kütüklerinden yapılıyor.Bazı ayaklar çıplak. Bazılarında yıpranmış lastik pabuçlar,botlar,kauçuk sandaletler var. Yine de çocuklar elde yapılmış bu yamuk topların peşinden ustalık ve coşkuyla koşturuyor. Sadece oynamanın keyfi için, gurur ve mutluluk için mücadele ediyor.

“Güzel oyun” bundan daha güzel olabilir mi?

Jessica Hilltout’a göre olamaz. Belçika’da yaşayan fotoğrafçı, 2010’da Dünya Kupası ilk kez Afrika kıtasına geldiğinde, futbolun parlak ışıklar ve büyük stadyumlar dışında nasıl bir görünüm taşıdığını anlamak üzere yola koyuldu. Yedi ay, 10 ülke ve 20 bin kilometrelik yolculuğunda bulduğu şey, tutkunun yoksulluğa galip geldiği, kendi kendine yeterlilik anlayışının hakim olduğu ve tek bir topun “tüm bir köye mutluluk getirmeyi başardığı” halka yayılmış bir spordu.

Güney Afrika Cumhuriyeti’nden Fildişi Kıyısı’na, ziyaret ettiği futbol tutkunu 30’dan fazla ülkede futbol topları elde ne varsa onunla yapılıyordu: paçavra,çorap,tekerlek,ağaç kabuğu, naylon torba veya şişirilmiş prezervatif. Bu toplar çakıllı veya sert topraklı sahalarda günler hatta aylar boyunca dayanıyorlardı. Hilltout gittiği yerlerde, arabasında taşıdığı fabrika yapımı topları, çoğunluğu çocuklar tarafından yapılmış bu “dâhiyane küçük cevherler”le takas etti.

Michigan Eyalet Üniversitesi profesörlerinden Peter Alegi futbolun Afrika’daki öyküsünün oldukça uzun olduğunu söylüyor. Oyununuluslararası kurallarının Londra’da belirlenmesinden bir yıl önce ,1862’de,Cape Town ve Port Elizabeth’te maçlar yapılıyordu.

Spor, kıtaya Avrupa sömürgeciliği yoluyla girmiş; askerler,tüccarlar,demir yolları ve misyoner okulları sayesinde yayılmıştı. Yerli halk futbolu hemen benimsemiş ve ardından bölgesel stiller geliştirilmişti. Bu stiller o dönemden bu yana gelişmeye devam etti. Futbol tarihçisi David Goldblatt, “Batı ve Afrika kültürlerinin acımasız ve eşit olmayan ilişkisinden ortaya çıkan yararlı bir şeyler varsa eğer,” diye yazıyordu, ” o listede, futbolun kıtaya gelişinin yer alması gerekir.”

Geçtiğimiz yüzyılda Afrikalı oyuncular küresel futbolun çehresini değiştirdiler. Kıta ülkeleri kentleştikçe ve bağımsızlıklarını ilan ettikçe Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği’ne (FIFA) üye oldular ve Dünya Kupası düzeyinde başarıyla mücadele ettiler. Günümüzde binlerce Afrika futbol “akademisi” (kimi lisanslı kimi değil) oyun koşullarının dayanıklılık, cesaret, top kontrolü ve doğaçlama gerektirdiği kentler, kasabalar ve ücra köşelerden erkek çocuklarını topluyor. Aralarından seçkin birkaçı Avrupa’da futbol oynayacak düzeye erişiyor veya milli takıma seçiliyor. Büyük çoğunluk ise profesyonel düzeye yükselemiyor.

Ancak Gana’nın Tamale kentindeki gençlik kulüplerinin sorumluluğunu yürüten öğretmen Ebubekir Abdül-Ganiyu, gelişmemiş yerlerde oynanan “ham futbol”un amacının bu olmadığını söylüyor. “Burada herkes futbola tutkun” diyor. “Bizi mutlu ediyor ve birleştiriyor. Maç olduğu anda tüm anlaşmazlıklarımızı bir kenara bırakıyoruz.” Ve ekliyor: “Kulüplerin çoğu okula devam etmedikleri sürece çocukların oynamasına izin vermiyor. Genç insanları biçimlendirmek ve toplumda sorumluluk almalarını sağlamak için elimizden geleni yapıyoruz. Yani bizim için futbol aynı zamanda umut vaat eden bir araç.” – Jeremy Berlin

                                      -National Geographic Şubat-2013-

Reklam

Çarşı Neden Demirören Söylemine Karşı Değil?

Beşiktaş taraftarı olarak bizler kendimizi Çarşı olarak bilinen o büyük şemsiyenin altında hissederiz. Zira Çarşı pek çok konuda bizim adalet ve vicdanımızla örtüşen bir duruş sergilemiştir. Bunun son örneği Van için gösterilen duyarlılıktı.

Ancak saygınlık zor kazanılan ama çabuk kaybedilen bir haslettir.

Çarşı’nın Pluton’dan Etoo’ya, nükleer santralden Hasankeyf’e kadar pek çok konuda gösterdiği hassasiyeti kendi “varlık nedeni” ile yani Beşiktaş ile de göstermesini beklemek hakkımızdır.

Eğer sevdalısı olduğunuz kulubün başkanı Şike Soruşturması sürecinde Fenerbahçe’yi kurtarmayı kendisine görev edinmişse, eğer sevdalısı olduğunuz kulübün başkanı doğruları dile getiren -geçmişten beri dost olduğumuz- Altay Kulübünün başkanına “okur, haddini bil” demişse ve en beteri de sevdalısı olduğunuz kulübün başkanı “Fenerbahçemiz” sözcüğünü böylesine keyfiyet içinde kullanabiliyorsa, Çarşı’nın da bir tepki göstermesini beklemek hakkımızdır.

Aksi takdirde “Çarşı’nın neye karşı” olduğunu sorgulamaya başlarız ki o takdirde Çarşı’yı “Asi” yapan o A mahsun kalır….

Kusura bakmayın arkadaşlar, geçmişte çokça sorgulanan ve sizleri de çok rahatsız ettiğini bildiğim, “Çarşı – yönetim” iddialarını boşa çıkarmak içir tarihi bir fırsat elinizdedir. Bu fırsatı harcamamanızı tavsiye ederim.

En azından o Denizli maçında dayak yiyen Beşiktaşlılar için isterim.

Benim duruşum ise şudur: Statta iki elimi havaya kaldırır ve çapraz sallarım:

YETER DEMİRÖREN

Carlos Carvalhal & Taraftar(!)

Üzülüyorum senin için carvalhal.
Son günlerde hissettiğim bir şey var, bu akşam zirve yaptı. Adı; Utanma! Beşiktaşlı olduğumdan utanıyorum
Bir iki şey yazacağım buraya. Okur musunuz ?
Tüm içtenliğimle ve dürüstlüğümle yazıyorum…
Hayatımda hiç kombine almadım. Kulübü için öyle çok harcayan biri de değilim. Ama bunun sebebi durumumun iyi olmamasıydı. Beşiktaş için cebimden en çok paranın çıktığı dönem MD’li sezon yani iki kupayla bitirdiğimiz sezonun ertesiydi. Helali hoş olsun dedim ve bana bizzat elden verilen bursumu + aileden gelen paranın bir bölümünü Ankara kartal yuvasına yatırdım. Beşiktaşlı olmaktan hep gurur duydum ama o iki kupayla birlikte artık son üniversite dönemimde göğsüm kabara kabara gezecek, arkadaşlarımla dalga geçebilecektim.Harcadım, helali hoş olsun dedim. Harcayayım ki gelecek sezon çok daha güzel transferler yapalım, daha büyük başarılara imza atalım dedim. Dememle kaldım ne yazık ki..
Evet, hayatımda hiç kombine almadım. Hatta kombine tam olarak nedir birkaç hafta önce gördüm. Konumuz bu değil. 3 Temmuz öncesine kadar “İstanbul’da okumaya başlayayım, kombine alacağım” sözümü yerine getirmeye bu sefer çok niyetliydim.Çünkü istanbul’da okuyor ve çalışıyordum kombine almamak için artık sadece ‘bahane’ kalmıştı. Beni ne kadar ve ne şekil tanıyorsunuz bilmiyorum ama “Beşiktaşsever” olduğum kadar da “Futbolsever” biriyim. Malum 3 Temmuz günü patlak veren, aslında hepimizin hiç mi hiç şaşırmadığı, o cerahat paçalardan akmaya başladı.
Tapeler, suçlamalar, kavgalar, foyalar ortaya dökülmeye başladı. Ülke futbolundan o kadar soğudum ki… 2008 yılında Polonya’da kaldığım 6 ayda tanıdığım bir çok leh arkadaşım İtalya’dan, İspanya’dan, İngiltere’den takım tutuyordu.Senin, benim gibi, ciddi ciddi oturup her maçını seyrediyordu. Polonya’dan kalkıp tuttuğu takımın maçını bizzat seyretmek üzere o ülkeye gideni bileni vardı. Çok dikkatimi çekmiş ve doğal olarak sormuştum; Neden Krakow, Warsaw, Poznan değil de Juventus, Milan, Arsenal ? Polonya futbolunun kalitesizliği ve bir süre önce futbol dünyalarında yaşanan skandallar… Tüm bu gerekçeler gençleri dış unsurlara itti ve yabancı takımları desteklemeye başladılar. Ve ben çoğu zaman bunları alaya aldım. Bugün bizim başımıza gelen durumunda pek farkı yok bu leh gençliğinden.Futboldan soğuduk ama belki Beşiktaş’ımız bu pisliğe bulaşmamıştır dedik. Alırız kombinemizi dedik.

Ömrümde bir defa deplasmana gittim.Kayserispor deplasmanı… Gittiğim tek deplasmanda da şike mevzusu çıktı. Şike vardı ya da yoktu. Burasında değilim. Maç sonu tel örgülerin arkasında ben, pipish, usuyoruz, aytek teoman… Serdal Adalı ve Cengiz Zülfikaroğlu’nu babamız gibi sesleniyor, ruhlarını okşuyorduk. Hemen ardından Hakan Gündoğar ile birlikte bizim ekip, hep beraber, kol kola zıpladık, halay çektik Kadir Has’ın önünde… Arkadaşlar hepinizden aynı tepkiyi beklemek zaten insan olmanın aksi bir durumudur. Ben yaptığım tek deplasmanda, yaşadığım onca güzel anıların üzerine acı biber ekildi, limon sıkıldı.

Çizgileri belli, acımasız bir yapım var. Evet ama siz deyin zaaf ben diyeyim yumuşak… yanlarım var.Bu da böyle işte Serdal Adalı, Tayfur Havutçu ve Ahmet (Soyismini bilmiyorum) içeri konuldu. Üzüldüm, üzüldük. Hadi dedik, ergenekon süreci de aynı. İçerde masum insanlarda yatıyor. Bunun sebebi ceza hukukumuz, yapacak birşey yok şu an için dedim. Yani beni futboldan soğutacak bu şeyleri görmezden gelmeyi denedim. Ama son olarak YD’nin bu şike sürecindeki tutumu… Şike suçlamasıyla karşı karşıya kalan tüm bu insanları, başta FB’yi savunmaya kalkması… TFF’nin basın açıklaması yapacağı gün… burada bir arkadaşla beraber farkettiğimiz o “BEŞİKTAŞ’I KURTARDIK” ifadesi vs. vs. vs. üzerine inanılmaz bir kombine zammı. Hangi enflasyon oranıyla bu artışa gidildi? UEFA’nın mali disipline gitmesinden ötürü… Serdal Adalı’nın büyük gayretleriyle ucuza büyük transfler yapıldı, bonservisler alındı. Onun haricindeki bütün transferlerde KİRALIK yöntemine gidildi. Taraftara “Beğenirsek alırız” yalanı söylendi. Bakın! Mali disiplin gereği kombineye AŞIRI ZAM yapıldı + büyük bonservis bedelleri ödenmedi. + Beşiktaş’ın büyük oranda hisseleri satışa çıkartıldı. +Transferde yıldız futbolcu yerine KİRALAMA yöntemine gidildi.Kısaca kulübün anası bellendi, UEFA “hop! dur! dedi” sonra politika taraftarı ve kulübü sömürmeye çevrildi.

Neyse yine saptım mevzumdan Kombine diyordum… Futboldaki kirlilik + Beşiktaş’a sıçraması + YD ve yönetiminin bu dönemdeki duruşu + kulübü finansal olarak batırma noktasına getirmesi + benim yaşadığım hayal kırıklıkları… “Futbola tepkimi koymam gerekiyor” dedim. Nasıl olacaktı peki ? “Cebimden 1 lira çıkmayacak” dedim.Futbola tepkimi Fenerium’dan alışveriş yapmayarak gösterecek değilim ya! Kartal yuvasından alışveriş yapmayarak, maça gitmeyerek, kombine almayarak gösterecektim. Bir başkası tepkisini başka dille, şekille gösterir. Bir başkası bambaşka bir şekilde… Benimki de böyle…

Derken… çalıştığım bir anda usuyoruz aradı “elimde boşta kombine var, çabuk cevap ver” gibisinden birşey söyledi. O an derste olduğum için ve ayrıca içimde Beşiktaş’a özlemde olduğu için teklifi kabul ettim ve Kayserispor maçına girdim. Hepinizden burada özür diledim. Ama en başta kendimden… O an ders anında cevap vermek zorunda olmak + Beşiktaş’ı özlemiş olmaktan dolayı kabul edip girdim. Bari utancımızı azda olsa hafifletecek bir oyun, galibiyet vs. görmek istedim.Pişmanlığıma pişmanlık katan ilk olay neydi biliyor musunuz ? Carvalhal maç için kulübesine doğru yürürken Kapalı’nın hep bir ağızdan defalarca “Tayfur Havutçu” diye tezahüratlarda bulunması… Carvalhal yeşil çimlerin üzerinde yürürken, tezahüratları duydu ve kapalıya doğru şöyle dönüp bir baktı ve başını eğip yoluna devam etti. Pişmanlığıma pişmanlık katan! Belki de bilinç altıma “GÜVEN! Maç bittikten sonra defalarca özür dilemelisin bu maça geldiğin için” diye kazınan şeyde buydu. Bu ne insanfsızlıktır! Bu ne haysiyetsizlik, onursuzluktur!

Tayfur’sa Tayfur! İçerdeyse İçerde! Hani içerdekiler aklanana kadar TAYFUR,SERDAL ve AHMET’e mesafeli yaklaşaktı? Hani kupayı iade etmedeki o duruş? Önce temiz futbol demeler ? Beşiktaş kaosun içerisinde, yönetim tutmuş bir adam getirmiş, adam Carvalhal. Adam canlı yayında “Tayfur Hoca geldiğinde ben bırakacağım” demiş. Bugüne dek ne kötü bir demeci olmuş, ne bir irite edici hareketi… Teknik adamlığını bile eleştirmeye hakkınız yok, dedik. Çünkü o Carvalhal, o bir Mourinho değil dedik. Carvalhal’i getirene soracaksınız, getireni eleştireceksiniz dedik.Adamın taktığı rozete kulp bulup YALAKA dediniz. Adamın maç önceleri rakip teknik adamlarıyla samimiyetine GÖZ BOYAMA dediniz. Kulübede tepkisiz oturup maçı takip etse “BU NE TEPKİSİZLİK”, heyecanlı, hareketli, içten olsa kenarda “BU NE ŞAKLABANLIK” …

Siz nasıl bir taraftar güruhusunuz ? Siz nesiniz ki, onu bunu beğenmiyorsunuz ? Fi tarihinden kalma Liverpool desteğinden elde ettiğiniz şanı, şöhreti yediniz, yediniz, yediniz, üzerine birşey eklemeden yediniz. Tükettiniz. Eleştirilmeye de gelmiyorsunuz. Eleştirildiğiniz de “Biz değil Türkiye, gezegenin en iyi taraftar grubuyuz.” diyorsunuz. Boksunuz! Bok!Hani Beşiktaş’ı son 3 maçtır ilk 15 dakika iyi, ikinci 15 dakika orta, son 15 dakikada rakibe kontrolü falan kaptırıyor şeklinde analizler yapıyoruz ya hani.. Bırakın takımı analiz etmeyi.. Bakın kendize! Takım kötü oynamaya başladığında nasıl hedef aramaya çıktığınıza bir bakın Takım iyi oynadığında ALLAH’ın bir kulunun “CARVALHAL” ismini dahi zikretmediğine bir bakın.
Yıllar önce benim bir bildiğim BEŞİKTAŞ taraftarı vardı. Takım iyide kötüde oynasa o desteğin temposunda dalgalanma olmazdı.Maksimum düzeydi Takım başarısız olduğu sezonlarda tribünler daha bir doluydu. İçerde oturaksız 40 bin, dışarda 10 bin…Neydi ki bu acep ? Barcelona falan mıydık?Ben darbe döneminde gece sokağa çıkma yasağının bitmesiyle birlikte sabah 5 gibi arkadaşlarıyla buluşup akşam 19:00’daki BJK-TS şampiyonlukmaçına giden, sabahın 07:00’sinde inönü önünde olup, geç geldik diyen, diyen çünkü başka şehirlerden gelip inönü’nün önünde toprak alanda gazete kağıdının üzerinde uyuyan onlarca insanı görenyazın o kavurucu sıcağı altında stada 12:00 gibi girip 7 saat maçı bekleyen bir babanın oğluyum

Aylardır gerek yazıyorum gerekse , dinleyenleriniz bilir, Akaryakıt İstasyonu’nda söylüyorum. Carvalhal’e etmeyin küfür! Etmeyin hakaret!Adam çalışıyor, didiniyor, elinden gelen belki de bu. Elinden gelenin en iyisini yapan bir adama hakaret etmenin mantığı nedir ?İlla ki birilerine ılımlı, sıcak yaklaşmanız için duygusallık mı lazım ? Çocuklarını mı kaybetmiş olması lazım ? Geçmişinde çok ızdıraplar çekmiş mi olması lazım ? Nasıl insanlarsınız arkadaş anlayamıyorum. Maç esnasında, sadece 90 dakikada, aynı kişi Carvalhal’e nötr başlarken maçı kanlı bıçaklı bitiriyor, anasına avradına içinden- dışından ana avrat sövüyor. Sadece birkaç dakika sonra Carvalhal ile ilgili acı bir gerçeği öğrenince ” Aaaaa :(((” oluyor.

En başa dönüyorum. İşte ben bu “Aaaaa :(((” dan ötürü Beşiktaşlı olduğumdan utanıyorum. İşte ben yüzüne “sen üveysin, sen vekaletensin, bak geldiğinde gideceksin” diyen, bir kere alkışlanmayan, sahaya çıktığında tribünler tarafından hep bir ağızdan “Tayfur Havutçu” diye karşlanan ve dönüp tribünlere bakan, kulübenin arkasına koskacaman Tayfur Havutçu maketi koyulan Beşiktaş’ın ANTRENÖRÜ’ne yapılanları gördüğüm için bir süredi BEŞİKTAŞLI olduğumdan UTANIYORUM.

Birilerini kaybetmemiz gerekiyor değer vermek için,birilerinin acı bir hayatı olduğunu bilmemiz gerekiyor merhamet göstermek için,birileri hakkında yazılar yazılması gerekiyor hak ettiği değeri görmesi için.
Hikayenin sonu. İyi geceler!

Güven Ermiş
https://twitter.com/#!/GVNRMS

Güveniyoruz sana!

  Shevchenko:

“Bu grubun
favorisi biziz. Bizi zorlayacağını
düşündüğüm tek takım Stoke
… City. Diğer takımları kolay
geçeceğimizi düşünüyorum.”

QUARESMA:

“Shevchenko´nun bu
açıklamalarına “Geçen sezon
oynadığımız maçlar tam anlamı
ile bir talihsizlikti ve tam kadro
değildik. Oyun kurgusunda
sorunlar yaşıyorduk. Bu sezon
böyle olmayacak. İki maçta da
nasıl bir takım olduğumuzu ve
grubun favorisinin kim olduğunu
sevgili dostum Sheva´ya
göstereceğiz. Önemli olan
maçlardan önce değil maçlardan
sonra konuşabilmektir. Sheva´nın
maçlar bittikten sonra neler
söyleceğini merak ediyorum”

Crouch :
“Beşiktaş bizi
zorlamaz, farklı kazanabiliriz.”

QUARESMA:
”Boyu uzun olduğu
için yüksekten bakmaya alışmış.
Ancak ona futbolun gökyüzünde
değil, yerde oynandığını tekrar
hatırlatacağız. Futbol konuşarak
değil koşarak oynanıyor. Bunu
ona öğreteceğiz.
Alacağımız sonuçtan sonra bir
daha konuşurken iki kere
düşünülmesi gerektiğini de
öğrenmiş olacak. Belki İstanbul
´daki maça gelmek bile istemez.”

C.RONALDO:
“QUARESMA’yı kızdırırsanız kendi takım arkadaşlarını bile çalımlar”

İlk hesap bu gün. Haydi Quaresma!

Her Yıl Yeni Bir Beşiktaş!

Plansız , programsız yapıya artık dayanamadım ve birşeyler karalamak istedim. Çünkü her sene basketbol şubesinde akıl almaz işler oluyor. Yıllardır her sezona bambaşka isimlerle başlanıyor , yıl ortasında başka birileri geliyor sezon sonu onlarda gidiyor , bu döngü sürüp gidiyor. Ülkerspor ile final oynadığımız dönemin ardından bile kadro %70 değişmişti yeni sezonda. Yani bu başarıya yada başarısızlığa bakmıyor. Her yıl 10 oyuncu alıp 10 oyuncu serbest bırakmazsak içimiz rahat etmiyor anlaşılan.

Ne kadrolar kuruldu her yıl kafaya oynayacak potansiyele sahipti kadrolar. Kimi zaman kimya tutmadı kimi zaman coach takımı bir arada tutamadı kimi zaman yönetim problemleri derken tek birşey değişmedi . İstikrarı bir türlü yakalayamadık. Allen Iverson başta olmak üzere El Amin , Ayuso , Varda , Dalmau , Apodaca , Kerem Tunçeri , Kaya Peker , Chatman , Michael Wright ve daha adını şu an hatırlayamadığım birçok isim geldi geçti. Sezonun birinde yıl ortasında Kimani Ffriend diye birini getirdiler taraftarın sevgilisi oldu sezon sonu çok para istiyor diye gönderdiler adamı ertesi yıl Mersin BŞB’de izledik. Onlar kadar para veremedik mi yani ? Tamam belki farklı şeyler olmuş olabilir transferlerde ama olaylar tam Amerikan filmini andırıyordu. Eurocup’ta gruplarda 10’da 10 yaptık bir rekoru kırdık 8li finalde Galatasaray’a yenilip elendik. Ertesi yıl o kadro korunmadı . Geçmişe dair yazılacak çizilecek pekçok şey var lakin gelelim önümüzdeki sezona.

Yıl olmuş 2011 Beşiktaş hala sıfırdan kadro kurma peşinde. Bu kez olaya daha popülist yaklaşılıyor. Geçtiğimiz yıl Iverson’un transfer edilmesinin ardından başta Amerika olmak üzere pekçok ülkede ismi kulaklara kazınan Beşiktaş bu sene de kaldığı yerden transfere devam ediyor. NBA’deki lokavttan da yararlanarak Deron Williams ile anlaşma sağlayan Beşiktaş, oyuncuya formayı giydirmek için Fiba’dan çıkacak izni bekliyor. 27 yaşında , oyununun en olgun döneminde ligin sayılı oyun kurucularından biriyle anlaşmak gerçekten büyük bir iş. Şimdi tartışılan konu Deron’un sezonun ne kadarında takımda kalacağı. Lakin şu da var ki ;

Ben 20 yaşında bir Beşiktaş taraftarıyım. Takım zaten her yıl şampiyon olmuyor hatta finale dahi kalamıyor. En son El Amin ile finale yürümüştük onu hatırlıyorum. Zaten ligin lokomotif iki takımı var bunların arasından sıyrılıp kupa kazanmak pekte kolay iş değil. Hal böyleyken popülist transferlere şahsen yeşil ışık yakıyorum. İşin başarı kısmında notumuz pek iyi olmasa da reklam konusunda gerçekten iyi iş çıkarıyor takım. Kadroya gelecek olursak bu sene yine yeni yeniden bir oluşuma gidildi. Coach Ergin Ataman takıma yeniden döndü. Deron Williams ile anlaşıldı. Bunun dışında Mehmet Yağmur , Can Akın , Erwin Dudley , David Hawkins , Andre Smith ve Barış Hersek ile anlaşıldı. Serhat Çetin affedilerek yeniden takıma kazandırıldı. Keza geçen sezon kiralık olarak iyi iş çıkaran Marcelus Kemp’in bonservisi alındı. 3 aşağı 5 yukarı bir iskelet kadro kuruldu. Kaliteli bir uzun arayışında takım . Zaza ile anlaşamadılar lakin yakın zamanda Benjamin Eze ile anlaşılması bekleniyor. Şöyle bakarsak takıma Deron gittikten sonrada ligde yine birşeyler yapabilecek bir potansiyele sahip takım gibi duruyor.

Şimdi gelelim asıl bombaya : Kobe Bryant ! Transfer döneminde öyle olaylar oluyor ki Deron transferi hiç konuşulmaz oldu artık . Herkesin dilinde Kobe Bryant var. Tabi böyle bir ismi takıma kazandırmak kolay değil. Yönetici Şeref Yalçın’ın önümüzdeki günlerde ABD’ye giderek anlaşma zemini araması bekleniyor. Olma ihtimali hiç mi yok ? Elbette var . Fiba’nın Deron için vereceği karardan sonra yine bir hareketlilik olacaktır diye düşünüyorum . Özellikle Nba’den Avrupa ve Çin’e büyük oyuncular transfer olacaktır. Kobe’ye geri dönecek olursak aylık 1m dolar istediği konuşuluyor. Bunların dışında sponsorluk anlaşmalarında da belli bir yüzde istiyor deniyor. Böyle oyuncunun isteklerini karşılamak gerçekten kolay değil ama bekleyip göreceğiz.

Yazımı sonlandırırken bir dilekte bulunacağım. Umarım artık istikrar kelimesi bizim basketbol şubesinde anlam kazanır ve her yıl bir takım kurmak yerine bu sene bir iskelet kurup önümüzdeki yıllarda 3-4 değişiklik yaparak ileriye daha umutla bakan bir takım olsun istiyorum. Çünkü gerçekten artık yakışık almıyor her yıl tüm kadroyu değiştirmek. Bunlar olacak mı zaman gösterecek , bekleyip göreceğiz.

Kaynak;

Kobe için kritik gün 30 Temmuz


Kobe Bryant’ın Beşiktaş’a transfer olup olmayacağını artık tüm dünya merak ediyor. Bu sorunun cevabına 30 Temmuz Cumartesi günü kavuşabiliriz. Amerikan basınından gelen bilgilere göre Beşiktaş Basketbol Şubesi sorumlusu Şeref Yalçın ve Kobe Bryant cumartesi günü bir araya geleceği söyleniyor.
Kulislerde konuşulan haberlere göre ortada bir para ya da sponsor sorunun olmadığı yönünde. Görüşmede yıldız oyuncunun Türkiye’de oynaması konusundaki kafasındaki soru işaretlerine bir cevap bulmaya çalışacak. Kobe’nin Türkiye’ye gelme olasılığını % 50 olarak değerlendiren Amerikan basını bu transferde paranın soru olmayacağını özellikle belirtmiş. Kobe’nin gelmesi durumunda Türk Hava Yolları, M-Oil ve Milan Petrol’dan oluşan bir sponsor konsorsiyomun bütçeti karşılamaya hazır olduğu söyleniyor.

kaynak: savassaridag.blogspot.com

Real Madrid – L.A. Galaxy

Cristiano yedekReal Madrid’in World Football Challenge’ta ilk oynadığı LA Galaxy maçını yazmak istedim sizlere. evet biraz geç oldu farkındayım ama ilk maçta gördüklerimizi yazalım.

Jose  Mourinho ilk 11’de yenileri ve gençleri birleştiren aralarda da takım bütünlüğünü sağlamak amaçlı bazı isimleri sürmüş sahaya. İlk 11’deki isimler;

Kalede Iker Casillas,Defansta Marcelo-Carvalho-Pepe-Ramos,Ortasaha Kaka-Granero-Khedira,Forvette ise Coentrão-Joselu-Callejon 3’lüsü.

Iker Casillas malum zaten konuşmaya gerek yok bu sezon kalenin sahibi yine o olacaktır.

Marcelo da bildiğimiz Marcelo’ydu. Kendine hayran bırakan bindirmeleri,ara sıra çıkardığı müthiş şutlar ile sol bekin sahibi olabilir yine. Zaten Mourinho da sanırım Coentrão’yu ön tarafta düşünüyor. Arbeloa ile çekişecekler gibi.

Pepe-Carvalho 2’lisi pozisyon vermediler pek bir iş düşmedi Casillas’a diyebiliriz.

Sağ bekte de Ramos bildiğimiz Ramos’tu. Rakipsiz gözüken tek alan gibi gözüküyor orası biraz. Ama Arbeloa da orada düşünülebilir.

Ortasahada Kaka-Granero-Khedira 3’lüsü mükemmele yakın performans sergilediler. Kaka’nın ilk goldeki Callejon’a attığı pas müthişti. Coentrao’dan aldığı topu, aradan müthiş görerek Callejon’a aktardı ve Callejon da Real Madrid forması altındaki ilk golünü kaydetmiş oldu böylece. Kaka geçen yılın acısını çıkarır gibiydi bu maçta gerçekten müthişti. İlk yarının adamıydı.

Sol açıkta Coentrão da cuk oturmuş oraya. Müthiş bindirmeler,ortalar,pres gücü vardı. Joselu altyapı ürünü. O da Beckham’a çarpan topta golünü attı. 2-0’a getirdi durumu ilk yarıda. Onun dışında pek gözükmedi desek yalan olmaz.

Callejon da kötü oyuncu değil fakat çok çalışması lazım.

2.yarıda ise Cristiano Ronaldo şov vardı. Müthiş bir gol attı. Özil arapaslarıyla oyuna renk kattı. Benzema Coentrão’nun müthiş ortasında kafayı vurarak son golü kaydetti.Maç da 4-1 bitti.

Bu takımda daha Higuain,Di Maria,Nuri Şahin de yok. Bakalım ne yapacak kimleri yedek oturtacak Jose?

Var mısın İddaa’ya?

3 gündür çeşitli işlerden dolayı ilgilenememiştim blogla. Bugünkü iddaa kuponlarımı paylaşarak devam edelim…

Sürpriz Kupon

526 Dacia Chisinau-Zestafoni 1-0

540 Los Angeles – Columbus 1(H)

541 San Jose – Vancouver 1

530 Videoton – Sturm Graz 2

852 Phoenix – Minnesota 1(iy)

oran 2x(29,34)=58,68

Az daha banko

525 Apoel – Skenderbeu 1

527 Grasshoppers -Lausanne 1

531 Borac – Maccabi Haifa 2

534 Toronto – Dallas 2(H)

Var mısın iddaa’ya?

212         Sonderjyske – FC Copenhagen       2         1,25

220           TPS Turku-Mariehamn      1            1,80

238             Halmstads – Elfsborg           2          1,40

243            Hafnarfjordur – Flykir          1          1,40

821              New York – Tulsa (12,5)      1/1          2,25

 

 

Koch kalsın!

Şikenin gölgesinde futbol konuşurken bir de şehit acısıdüştü yüreğimize, mübarek kandildekonuştuğumuz konulara, yaşadığımız acılara bakın. Allah sabır versin.
Gelelim Avusturya kampının özetlerine.
Kampın genelinde olumlu bir hava vardı. Yabancıların tempoları en genç yerliden daha düşük değildi. Herkes formaya asılıyor. İlk günlerde uyur gezeri Guti bile sonradan açıldı. Quaresma bıraktığı yerden devam ediyor, yine çok iştahlı. Bebe ayrı bir hikaye. Gerçekten çok iyi bir forvet. Boş alan buldu mu geçemeyeceği adam yok ama dar alanda da kaybolmuyor.
Bu şartlarda Almeida’nın işi zor.
Savunmanın solunda ciddi bir rekabet olur. Tanju’nun halini gören İsmail de son üç günde kendine geldi. Simao bu sezon işi çok daha fazla sahipleniyor. Fernandes de öyle.

Düzen devam etmiş olur
Mustafa ilk günlerdeki acemiliği atlatınca kendine geldi, Mehmet Akyüz için de benzer şeyleri söyleyebilirim.
Beşiktaş muhtemelen 4-2-3-1 oynayacak.
Antrenman ve maçlarda denenen buydu, ancak farklı sistemleri deneme imkanı da var.
Çünkü kadro çok geniş. Hangi sistem tercih edilirse edilsin takımın şah damarı Ernst-Necip ikilisi olacaktır. Zaten bu ikiliye dokunan yanar.
Havutçu’nun yardımcısı, eski dost Koch üzerine çok şey katmış, eğlendirerek çalıştırıyor ve sıkı takip ediyor. Oyuncularla diyalogları süper.
Sırası gelmişken hemen söyleyeyim, Beşiktaş, Havuçtu’nun tutuklanma kararına yapılacak itiraz sonuçlanana dek asla hoca arayışına girmeyecek. Bir hafta içinde yapılacak itiraz olumsuz sonuçlanırsa teknik adam aranacak.
İşte bu noktada benim önerim; cebinde teknik direktörlük diploması da bulunan Koch ile devam etmektir. Böyle yapılırsa Tayfur hoca serbest kalırsa düzen aynen devam etmiş olur.

Turgay Demir
Haber Kaynağı: Fotomaç

hazırlık maçlarını izleyemedik o yüzden yorum yok
hiç yoktan iyidir böyle bir değerlendirme. bulunsun köşede.